Güvenli yer mi, kendini hapsettiğin kuytu mu?

Burası benim güvenli yerim, kendimi umarsızca kollarına bıraktığım huzurlu kucağım. Hayatın tüm hoyratlığından korunduğum, kendimi ben olmaya bıraktığım toprağım. Köklerim sıkıca tutunuyor, dallarımda çiçekler, rüzgar ben istedikçe var o kadar.
Ömrünün sonuna kadar öylece dimdik, dal dal salınabilir insan güvenli alanında. Kendine çizdiği sınırların dışı belirsiz, ürkütücü... Belki de... Ama bir yandan da öyle büyütücü ki. Uzun zaman aynı coğrafyada kaldı mı insan, güvenli yer dediği kendini hapsettiği kuytuya dönüşür.
Tilkiler toprağın içine çukurlar kazarmış saklanmak için. Kazdıkları çukurlar yerin altından birbirine açılırlarmış. Köstebekler gibiymiş tilkiler. Oysa tilki nereye, köstebek nereye? Ama saklanırmış işte tilkiler de avını beklerken ve sonra en doğru anda salıverirmiş kendini ormana doyma çabasıyla, yaşama arzusuyla.
Çıkmak lazım çukurlarımızdan. Köklerimizi bile taşımak lazım kimi zaman. Bir kaç dalımız kırılmalı belki de, çiçeksiz de geçmeli kimi mevsim. Yerin göğün aynılığına uyanmamak lazım güvenli kucaklarda. Konfor alanımızı aştıkça konforsuz alan kalmaz çünkü hayatımızda. Tilkinin yer altından birleşen çukurları gibi, ağacın derinlerde genleşen kökleri gibi sarmasarışık olmalı insan da hayatla. Korkuyla, sancıyla ama coğrafyalarca yaşamalı doyasıya...

Ayşegül Kalem, 15 Kasım 2018